İstanbul sevdası aşkı bir özlem geceleri başka bir alem
Çirkin yanların neden güzelleşmez, güzel olan yanın neden güzelliğinle kalmaz
Oto yolların kenarları çöpler içinde temizlenmez
Çöpü atanda temizlemeyen de suçlu ey İstanbul
Bin bir zahmet ile yerleştim kalacağım otele
Güzel bir çay keyfinden sonra çok sevdiğim abim İstanbul’a gelince beni ara demişti
yorgunluğu bir kenara bıraktım sevgili abimi aradım şuan İstanbul dayım
Uzaktan deniz görünüyor vapur sesleri insanların sel akıntısı gibi gidip geldiğini görüyorum
Kaldığım otelden akşam buluşalım dedi onayladıktan sonra Eminönü sahilinde gezinmeye başladım kalabalık bana bense yalnız kalabalık içinde taşralı köylü
suratlarımız, ellerimiz bir birine benziyor ama onlar cin gibi, bizlerse saf inanan insanlarız.
Buluşacağım saat yaklaşıyordu, dolmuşların bulunduğu yere vardım en az iki yüz metre kuyruk var, merakta etmeye başladım, bu neyin nesi diye. Yoksa her şey kara borsaya mı düştü, dedim. Biletler bir bey git bilet al gel sıraya gir dedi . Gittim bileti aldım, gideceğim adresi sordum en ön sıraya git dediler oradan kalkar bu dolmuş dediler sıraları geçerek gidiyorum, kimsede bir şey demiyor bineceğim dolmuşun durağına geldim beklemeye başladım, yağ kuyruğumu yoksa tüp kuyruğumu bu dedim orda duran bir beye yok dedi.
Burası dolmuş kuyruğu sen geç en arkaya millet saatlerce kuyrukta dolmuş için gözü açıklık yapma en arkaya git bekle sıra sana gelene kadar dedi şaşırdım kaldım.
Yeniden arkaya gittim sıraya girince yabancı olduğum anlaşıldı
Meğer saatlerdir orda bekleyenler bir birleriyle tanışmışlar kimin hangi sırada olduğunu
Biliyorlarmış en arkada yerimi aldım. Sıra bana gelene kadar üç saat geçer dedim
Bir saat bekledim ne ilerleme var nede dolmuşa binen var. Gelen dolmuşlarda ağzına kadar tıklım, tıklım dolu bir iki kişi biniyor küfür edip iniyor.
Bey sordu:” Hemşerim nereye gideceksin “dedi bana, bende şu adrese dedim, burada boşuna bekliyorsun ön sıraya git o dolmuş oradan kalkıyor orda bekle dedi buradan oraya sana sıra gelmez saatlerce beklemek zorunda kalırsın dedi bir açık gözlülük yapar hemen dolmuşa binersin dedi iyi dedim ayrıldım yine ön sıraya vardım beni arka sıraya gönderen bey beni gördü yinemi sen geldin geç arkaya bak halen sıra bekliyoruz burada ananın en akılı oğlu senmisin dedi.Amca,hayda abi nasıl hitap edeceğimi bende bu kalabalıkta şaşırdım.
Hemşerim arkadan buruya gönderdiler zaten geç kalıyorum saatlerce sıra kuyruğunun
gelmesini bekleyemem bir kişiyim, dedimse de adam Nuh dedi peygamber demedi.
“Biz enayi miyiz bekliyoruz sende bekleyeceksin beş saat bekleyenler var” demez mi
Utandım sesimi çıkarmadım, amca bir şey olmaz beklerim sıra gelene kadar sen içini ferah tut binmem dedim. O sırada bir çift bizim tartışmamıza kulak misafiri olmuşlar.
Hemşerim sen fazla bekleme sıramızı sana veririz dediler. Şimdi dolmuş geldi binersin sen dedi yaşlı bey mıdırdanmaya başladı onun arkasından bindim ve o çiftte bindi bir saat kırk dakika geçti bu arada emin önünden dolmuşa bindim çifte sordum kaç dakikada orda olurum dedim abi en az kırk beş dakika sürer varacağımız yer dedi
Sevgili abimin dediği yere geldim yani şirin evlere köprünün altında durdu dolmuş ve indik
İnsan seli dolmuş durağında birikmişti dolmuş bekliyordu ne acı bir durum bu
Sevgili abimi otuz dakika bekledim yoldayım geliyorum dedi arabanın modelini söyledi
Sanki arena sahasında boğa görse saldıracak bir renkte arabayla geldi
Çığ gibi delikanlı karşımda direksiyon başındaydı hoş beşten sonra bir yere uğradık
Bu sözünü ettiğim insan Yusuf Ziya Leblebiciydi kendisini sevgili abim Ozan Güner Kaymak sayesinde tanımıştım iyi ki de tanımışım. kimdi bu Yusuf Ziya Leblebici
Çorum doğumlu olan Şair Yusuf Ziya Leblebici, yurtiçinde ve yurt dışında çeşitli dergi ve gazetelerde yöneticilik yaptı. Şiirleri, edebiyat dergileri, gazeteler ve radyolarda yayımlandı. Halen radyolarda türkü ve şiir programları hazırlayıp sunuyor.
Katıldığı yarışmalarda çeşitli ödüller aldı.
'Memleketim', 'Kan Davası' ve 'Kör Olayım' isimli kitapları bulunan Yusuf Ziya Leblebici'nin bazı şiirleri Rumence'ye çevrildi.
Şairdi çok güzel şiirleri vardı beni doğduğum yerlere götürmüştü okuduğum ilk şiiri sizinle paylaşmak istiyorum
Tandırın kızı
Elinde oklava açar yufkayı
Gözleri sürmeli tandırın kızı
Sıcaktan kavrulup açar yazmayı
Yüzleri gamzeli tandırın kızı
Kırmızı basmadan giymiş eteği
Özenip pişirir yağlı bükmeyi
Tezekten samandan besler ateşi
Köyümün güzeli tandırın kızı
Başında sevdanın yelleri eser
Gönlünde aşkının gülleri biter
Yolları beklerken hasretlik çeker
Toprağın çiçeği tandırın kızı
Kınalı avuçta döner oklava
Peynirli hamurdan pişer bazlama
Kızgın ateş vurur yanaklarına
Hamurun bezesi tandırın kızı
Hamur tablasına aşkını çizer
Unlar arasında kendinden geçer
Tandır havasında erişte biçer
Gözleri sürmeli tandırın kızı
Yusuf Ziya Leblebici
Bu duygulu şiirin ardından kaldığımız yerden devam edelim
Uğradığımız yerden yengeyi ve oğlu Ozanı alarak güzel bir yere götürdü.Sahil kenarıydı büyük, büyük kuşların süzülerek üzerimizden uçup onların konuşlarını seyrettik.
Gürültülü iniş yapsalar da tayyareler (uçak) lar Türkiye nin gündeminden başladık sohbete
Dünyayı kapsayan siyasi olayları memleketimizin içinde bulunduğu bir çıkmazın içinde bataklığa nasıl gömüldüğünü ve bu bataklıktan çıkarma yollarını teorik olarak tartışmaya başladık bir yandan demli çay içerken sahilin kenarında uzaklarda deniz dalgasının sesleriyle yürüşe çıkmış el ele tutuşmuş insanların kahkahalar içinde gülen gençleri görüyordum herkes hayatından memnun yaşıyordu kapkaç olayları sokak ortasında bir birini bıçaklayan kavga eden balkondan balkona zıplayarak şempanzelik yapanlar polis peşlerinde kovalayanı bu insanlar bizim insanlarımızdı.
Doğusunda acı göz yaşı dökülürken batısında kapitalist sistem yeni oyunlar kurarken
Başımızın üstünden uçakların biri iniyor biri kalkıyordu saat baya olmuştu sohbet bırakılmayacak kadar güzeldi Ozanın gözleri yumuldu kalktık yerimizden
Yeni çıkardığı kitaplarından hediye etti Kör Olayım ve Kan Davası ikisi de bir birinden güzel şiir kitaplarıydı toplumumuza mesaj veren..
Şiir İskelet Bize / Yusuf Zıya Leblebiciye
Bakışlarımın İskelesinde
İstanbul canlandı gözlerimin dibinde
Boğazı indirdim boğazıma
Kıvrak mavi dans eden martılar yanında
Zeytin dalının bir eli uzanır
Galata kulesinden İstanbullun
Lokomotif gibi bacası dumandır
İstanbul da aklı kalanların
İştahlı balıkların
Pul pul yakamozları
Beşiktaş tramvayına
Binip yol almalı ki
Halicin güzelliğinde
Uzaktan bakınca batmalı insan
Adalara sarkık memeler gibi
Kız kulesi bakire siluetinde
Yusuf Zıya Leblebici kardeşim
Hasretim İstanbul’a İstanbul bende hasret
İstanbul ki hem çok yakın hem çok uzak
Radyoda kulağımın kemane kirişli sesi
Veysel’in uzun ince bir yoldayım türküsü
Toprak gebe kalmış göğe
Çıplaklığıyla
Şiir iskelet bize…
Yusuf Ter 07.02.06
Saat 02:36 İsviçre
Sevgili Kardeşim Yusuf Ziya Leblebici’ ye itafen yazdığım bu şiir, kendisine hediyemdir, kısa bir zamanda, dostluğumuz ve kardeşliğimiz başlamıştır.
Kendisini tanımaktan onur duyduğum,güzel bir insandır kendisine teşekkür ediyorum
İyi ki tanımışım iyi ki varsınız dost... |