SEN SIRRIYIN KÖLESİ OLMA SIRRIN SENİN KÖLEN OLSUN ...YUSUF TER.
   
 
  Mustafa Kemal Laiklik?



Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışına kadar ve ondan sonra ölümüne kadar bu ülkemizi bölmek, parçalamak isteyen yabancı devletler, o zaman elde edememişlerdi kendilerinde olmayan laik, demokratik özgürlüğü... Mustafa Kemal Paşa, Türk ulusuna, halkına etnik kökenlere yaramıştı. Yabancı devletler bunu alarak kendi ülkelerinde uygularken, hayata geçirirken, bizim ülkemizde Atatürk’ün ölümünden sonra uygulanmamıştır. Din tarikatları, mollaları ağırlıklarını koymuşlardır. Cumhuriyet yasalarını ve devrimlerinde o zaman da tanımamışlardı. Çocuklarına da tanıtmadılar. Halen de tanıtmıyorlar... Laiklikten, kendilerinin tek eşli kadın haklarının olması onları etkilemişti. Bu vesileyle kadına baskı, erkek egemenliğinde bir devlet olmasaydı, diğer Müslüman ülkelerden farklı ama serbest ılımlı İslam devleti hayalleri kurmaktı. Bu Molla'ların tek hedefi buydu. Şeriat kanunu, erkek egemenliğinde kullanmaktı. Kadın çocukların haklarının olmamasını istiyorlardı. Türkiye’nin ilerlememesi için darbeler, kargaşalar, katliamlar uyguladılar. Laikliği yok etmek için kimse laikliği öğrenmesin. Atatürk devrimlerine sahip çıkılmasın. Adına okullarda ve devletin kendi kurumunda bunu yerleştirdiler. Eğitim sisteminde eğitimi yozlaştırdılar. Laiklikten çocuklarımız ne anlıyor? Onlara yeteri kadar laiklik konusunda anlatabildik mi? Hem laik, hem dinci, dini içine alan laiklik uyguladılar. Bizler halen bu çağdışı olan uygulamayı silemiyoruz. Milliyetçi kesime bakarsanız, çoğunun eşlerin hepsi kapalı. Din ve laiklik anlayışını ikili düşüncede yürütüyorlar. Atatürk laiklik anlayışı modernimi değil, bu laiklik molla rejimin anlayış modelidir. Dini korkularla kadın-kölelik yaşantısı başkaldırmasını engellemek, hürriyet özgürlüğünün elinden alınışıdır. Bu yapılan uygulamalar
bizden çalınan laiklik yaşam, Avrupa'dan geri alınarak uygulamak istediğimiz Mustafa Kemal Paşa'nın hayata geçirmek istediği laiklik, işte buydu. Okumuş, öğrenmiş, halkı kandırmış, kendi eksenine bağlamış, yöneticilerin elinde halk birer kukla olmuştur. Seçtiğimiz vekiller, halka en büyük kötülüğü yapmışlardır, yapmaktalar dır.
Onlar kişisel düşüncelerini hayata geçirmekteler dir. Halkın düşüncesini değil...

Gazeteci Yazar Soner Yalçın'ın kaleminden çarpıtıcı örnekleri sunuyorum...
AKP’nin Tesettüre girme Hikayesi değil Türkiye’nin tesettüre girme hikayesi bu...

Deniliyor ki: Örtülü eşleri AKP’lilere 'türban yasasını hemen çıkarın' diye evde baskı yaptı! Peki, AKP’lilere baskı yapan örtülü eşler, ne zaman, nasıl örtündü? Aile, mahalle, koca baskısı gördüler mi? Mesleklerini bırakıp 'ev kadını' olmaya mecbur mu edildiler? Hepsi aynı sosyal sınıftan mı geliyor? İşte onların, isim isim örtünme hikáyeleri...

BÜYÜK olasılıkla, üniversitelerde türban serbest olacak. Herkes merakla bekliyor, sonra ne olacak? Deniliyor ki, 'mahalle baskısı' gibi üniversitelerde 'türban baskısı' olacak; özellikle Anadolu’daki üniversitelerde başı açık kız öğrencilere örtünme baskısı gelecek. Bu olabilir mi? Evet olur. Bitmedi. Meselenin bir başka yönü daha var: Türbanlı kızlarımız üniversitelere girince ne olacak? Söyleyeyim: Çok iyi okuyacak, çok başarılı olacak ve okullarını hep dereceyle bitirecekler. Peki, sonra ne olacak? Ne olacak biliyor musunuz; evlenip, ev hanımı olacaklar! Bunu da nereden çıkardınız demeyin. Gelin Türkiye’yi yöneten birkaç politikacının kızlarına bakalım: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kızı Kübra, Bilkent Üniversitesi’ni bitirir bitirmez evlendirildi. Çalışıyor mu, hayır!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra, ABD’de Indiana Üniversitesi’nde okudu. Çalışıyor mu? Hayır. Başbakan’ın diğer kızı Sümeyye çalışıyor mu; hayır! Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın kızları; Elif Bilkent Üniversitesini bitirdi, Zeynep ise ODTÜ’yü. Üstelik 'başları açık okudular' diye parti içinde muhalif sesler çıkmıştı. Peki, bugün çalışıyorlar mı; hayır! Evlendiler, çocuk yaptılar. Yani ev hanımı oldular. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in kızı Ayşe Şeyma da Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü bitirir bitirmez, eski Orman Bakanı Osman Pepe’nin oğlu İsmail ile evlendirildi. Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Bilkent Üniversitesi’ni bitiren kızı İclal’i hemen evlendirdi. Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım’ın kızı Büşrah... Listeyi uzatmaya gerek var mı? Çok merak ediyorsanız; daha yaşları küçük olan Büşra Şahin, Zişan Güler, Büşra Çelik’i medyadan takip ediniz. Onlar da ablaları gibi üniversiteyi çok iyi dereceyle bitirecekler ve sonra hemen evlendirilecekler. Niye? Bu gencecik kızlarımız üniversiteyi bitirir bitirmez, çalışmalarına fırsat verilmeden neden hemen evlendiriliyor? Şimdi derler ki, 'Sana ne, bu da bir özgürlük sorunu'. Öyle ya... Aslında tüm bunlar; özgürlüğün tesettüre sokulması değil mi?

Emine Erdoğan
Emine Gülbaran 15 yaşında intihar etmeyi düşündü. Yıl 1970’ti. Mithatpaşa Akşam Sanat Okulu’nun öğrencisiydi Romantik bir kişiliği vardı. Cep romanları okuyor. Artistlerin kartpostallarını biriktiriyordu. Emel Sayın ve Ajda Pekkan’ı beğeniyordu. Bir de sinemaya gitmeyi. Ziya amcalarının eski Amerikan otomobilinde ilk kez direksiyona geçti; otomobil kullanmak istiyordu. Giyinmeyi çok seviyordu. Dikiş dergisi Burda’nın patronlarından kalıp çıkarıp, kendine elbise dikiyordu. İlk diktiği giysi ise çift taraflı bir pelerin oldu. Bir tarafı uçuk bir eflatun, diğer tarafı uçuk griydi.

Ağabeyi Hüseyin Gülbaran kendisinden bir yaş büyüktü. Kız kardeşi Emine’ye artık örtünmesi gerektiğini söyledi. Emine Erdoğan, yıllar sonra 'Nasıl Örtündüler? ' kitabının yazarı Gülay Atasoy’a o günü anlattı: 'Ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm. Nasıl olur da örtünürdüm! Çevremde bir tane örneği yoktu. Köy gibi bir yerde olsam neyse... Orada dikkati çekmezdim. Ama burada (İstanbul’da) olamazdı. Bu karışık duygular içindeyken, bir vesileyle Şule Yüksel Şenler’le tanıştım. Bu tanışma beni çok etkiledi. Böylelikle bir Müslüman hanımın hem modern, hem kültürlü, hem de örtülü olabileceğini gördüm.' Emine Gülbaran 15 yaşında örtündü. Okuldan ayrıldı.

Hayrünnisa Gül
Abdullah Gül’ün annesi Adviye Hanım, gelini olmasını istediği Hayrünnisa’yı Kayseri’de bir akraba düğününde gördü. Hayrünnisa 14 yaşındaydı. İstanbul’da Çemberlitaş Ortaokulu’nu yeni bitirmişti. Takdirname almıştı. Liseye başlayacaktı. Abdullah Gül 29 yaşındaydı. Sakarya Üniversitesi’nde asistandı. Gül Ailesi, Özyurt Ailesi’ne görücüye gidip Hayrünnisa’yı istedi
.
Aileler anlaştı. Ama ortada sorun vardı. Medeni Kanun, 14 yaşında bir kızın evlenmesine izin vermiyordu. Hayrünnisa’nın 15’ini doldurması beklenecekti. 18 Ağustos 1980. O gün Hayrünnisa’nın yaş günüydü. O gün yasal engel kalktı. O gün 30 yaşındaki Abdullah Gül ile 15 yaşındaki Hayrünnisa Özyurt evlendi. Ve o güne kadar başı açık olan Hayrünnisa, işte o gün, evlendiği gün tesettüre girdi. Okuldan ayrıldı. Artık ev kadınıydı

Münevver Arınç
Yıl 1978. Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Giyim Bölümü’nden, 5 üzerinden 4.5’la mezun oldu. Okulun en başarılı öğrencisiydi. Münevver Tay, üniversite yıllarında modern giyimiyle dikkat çeken biriydi. Bir de yardımseverliğiyle tanınıyordu. Kırşehir Kaman’da öğretmenlik yapmaya başladı. Manisa MSP İl Başkanı Avukat Bülent Arınç, hemşerisi Münevver Öğretmen’i partisinin önde gelen isimlerinden İsmail Tay’dan istedi. Münevver Tay öğretmenliği seviyordu. Evlenmeyi şimdilik düşünmüyordu. Ancak... Babasının ısrarına fazla karşı koyamadı. Ve evlendi. Damat Bülent Arınç 31, gelin Münevver Tay ise 22 yaşındaydı. Öğretmen Münevver Tay evlenince ev hanımı oldu; tesettüre girdi. Öğretmenliği bıraktı. Çok sevdiği öğretmenliği ancak bir yıl yapabilmişti.



Semiha Yıldırım

O da öğretmendi. Eşi; Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Erzincan Refahiye İlçesi Kayı Köyü’nden akrabasıydı. Görücü usulüyle evlendiler. Evlenince o da öğretmenliği bıraktı. Örtündü. Ev hanımı oldu.

Zeynep Babacan

Hacettepe Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü öğrencisiydi. İleride eşi olacak Ali Babacan’ın üç kız kardeşi Betül, Tuğba ve Merve ile yakın arkadaştı. Ali Babacan öğrenimini tamamlayıp ABD’den döndü. Babası Hilmi Babacan, oğlu Ali’nin evliliğini şöyle anlattı: 'Amerika’dan dönünce Ali’nin kız kardeşleri, kendi arkadaşlarının arasından birini belirledi ve ’Ağabeyciğim, şu kız (Zeynep Yurter) senin için uygundur’ dediler. Biz de Allah’ın emriyle istedik. İstediğimiz gün de kabul edildi. Kız kardeşleri, Ali’nin kendi karakterini ve nasıl birini istediğini bildikleri için mevcutların içinde sana bu uygun dediler. Biz de görücü usulüyle gittik, baktık ve beğendik.' Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacağı söylenen genç Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın evliliği görücü usulüyle böyle gerçekleşti. Evlenmesiyle birlikte Zeynep Yurter örtündü. Ev hanımı oldu. Uzatmayayım... Hayati Yazıcı’nın eşi Selma; Hüseyin Çelik’in eşi Şahsenem; Mehdi Eker’in eşi Yasemin; Faruk Çelik’in eşi Beyhan... Liste uzayıp gidiyor. AKP çevresi diyor ki; kızlarımız-kadınlarımız tesettüre girmeye kendileri karar veriyor! Ne yazık ki türbanı 'özgürlük sorunu' olarak gören entellerimiz de öyle düşünüyor. Ama hayat öyle demiyor işte.


Ahsen Unakıtan

Edirneliydi ailesi; merkeze bağlı Musabeyliği Köyü’nden. Orta halli Eral Ailesi’nin kızıydı. Mandolin ve piyano çalmayı küçük yaşta öğrendi. Tenis oynamayı seviyordu. Öğrenim hayatında hep başarılıydı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık yapmaya başladı. Solcuydu. 1971 yılında Maliye Bakanlığı’nda Hesap Uzmanı olarak çalışan Kemal Unakıtan ile evlendi. Edirne’den çocukluk arkadaşıydılar. Bir gün... Yolda gördüğü bir işportacıdan eşarp aldı. Örtündü. Avukatlığı bıraktı. Ev hanımı oldu. Eşi bakan olunca, örtünme modelini değiştirdi; türbanı kulaklarının arkasından bağlayarak kendi tarzını yarattı. Türban, Eral Ailesi’ni böldü. Bugün Eral Ailesi’nin çoğu hálá solcu.



Sevgili Soner Yalçın'a bu yazısından dolayı teşekkür ediyorum.

Buna benzeri bir çok örnekler vardır. Bizim Liberal Solcularda vardır. Bunun içinde demek ki; Onlarda tam anlamıyla laikliği kavrayamamış, sadece okumuş, kendi kariyerini düşünerek... Toplumuza, halkımıza yararlı olamamışlardır, olamamaktadırlar. Türkiye’nin bu günlere getirenlerden örneklerdir. Bunlar sağ kemsin, dinci kemsin. Bizim sol kemsin. Yani siyasi olup halkı kandıran kemsin. Utanç verici icraatları, bunlar Türk halkın içindeki diğer etnik kökenli halkın bundan sonra ne yapması gerek? Halen bu olup biteni kabullenmek mi? Yoksa laikliği tam özünden benimseyip yanlışları süpürüp çöpe atmak mı kalıyor...? Okumayı sevmeyen bir millet halk yaratılmıştır. Okursan ahlâkın bozulur. Tek bir kitap okur. Onun yolunda git. O ne derse doğrudur denilirdi. O kitapta gösterilen yol doğrumuydu da bu kadar her imkana sahip olan yer altı kaynakları, zengin olan Müslüman ülkesi, kitabın ışığında mı yoksullaştı? Diyanet işleri başkanı ne iş yapar? Halkı bilinçlendirmenin yolu fetvalardan mı geçiyor? Demek ki imam ne söylerse o doğrudur. Ya Atatürk eğitimcileri? ? Onlar ne işe yarıyorlar? Korkarak ağızlarını kapayarak mı eğitim veriyorlar? Elbete cesaretli, yanlışa dur diyen öğretmenlerimiz vardı. Atatürk devrimlerine sahip çıkanlar vardı. Var olanlarda halen var. Neden bunlar azınlıkta kaldılar? Hep sorguladığımız sistem içinde sistemi eleştirir olmuştuk. Bu kafalar Türkiye’yi böldüler, kutuplara ayırdılar ve de başardılar. Kediye ciğeri teslim ettiler, laikliği de... Mollalara teslim ettiler… Hayırlı uğurlu olsun laik kesime ….
Yada mağarada şıkının önünde diz çöken birinin laik dedikleri bir ülkeye başbakan olması. İstanbul Büyük Şehir belediyesi başkanı iken “Karaca Ahmet’i” yıkmaya çalışan birinin, başbakan olunca, alevi açılımı adı altında Alevilere yakınlık göstermesi gibi tahkiyelere baş vurması, dahası dün cem evlerini caminin karşısına ibadethane olarak koyamazsınız diyen birinin bu gün alevi oylarına gözünü dikmesi sonucu onların yemek masasına oturması. diyen birinin bu gün alevi oylarına gözünü dikmesi sonucu onların yemek masasına oturması. Yukarda sevgili Soner Yalçın’ın örneklemeleri bunları rahatça anlatıyor. Bu gün ki görünümü geçmişinin tahkiyesi değil mi? Yeniden tahkiye yaparak geçmişine dönüşü değil mi? Bu gün yapmak istedikleri. Sormak gerek “Türban “ neyi örtüyor?

Yusuf Ter 13.02.2008
Saat 21:56 İSVİÇRE

 
HAVA DURUMU TARİHTE BUGÜN KÖŞE YAZARLARI
 






DUYURU PANOMUZ
 

DUYURU PANOMUZ


HALK ŞİİRİNDE EMPERYALİZME BAŞKALDIRI ANTOLOJİSİ KİTABIMIZ ÇIKTI DUYRULUR

YENİ

EY RENKSİZ DÜNYA Kitabım Çıktı Ufuk Matbadan 2009
isteme adresi
yusufter5711@hotmail.com

sitemize hoş geldiniz


Kitabıma Ulaşa bileceğiniz Kitapçı OKTAY DAĞDEVİREN Tel:0535 838 82 52 -Ey Renksiz Dünya Kitabım


Çıkan Kitaplarım ..DAĞLAR ŞAHİT AŞKIMA ..RÜZGAR GÜLÜ ..PALAZLANMIŞ YAVRUM ..ŞİİR KÖR İNSANIN GÖZÜDÜR
YUSUF TER
İletişim

SÖZLÜK
 


 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden