Çocukluk düşleri kurdu... Gün geldi evlendi, çoluk çocuğa karıştı... Lokmalar yetmez olmuştu.
Hayalini kurduğu dünya çok başkaydı. Bahar gözlerinde hep çiçekler açıyordu. Göç etmedi köyünden, her işte çalıştı, yılmadı. Evde bekleyen çocukları kıyamadığı yari vardı, gözleri ..
Gidişiyle hüzünlenen gelişiyle neşelenen, sevinen bakışlarıyla eşine olan karşılıksız vaazla bir şey istemeden yuvasında ocağını tüttüren bir eşti..
Tarlada tapan sürmek kırları yeşertip harman kaldırmak bağ bozumu ki, kışa yaklaşan iklimler neden dört mevsimdi onun için.. Baharın başlayan ekmek kavgası kış gelmeden bitmesi gerekti, kışın iş olmazdı .
Kapıyı açtı dışarıya baktı; her zamanki gibi yer ve gök yüzündeki mesafeyi ölçmek istedi.
Yedi kat yerin altı, yedi kat gök yüzünün üstü diye düşündü. Çocukları koştu babaların ardı sıra sarıldılar iki yandan da bacaklarına, bırakmamacasına . bırakacaklardı Babaları lokma peşine düşecekti.. Artık karar vermişti; kışında çalışacaktı, evine ekmek getirecekti..
Önce düşündü kışın ne yapabilirim diye.
Eşine sordu:
-Hiiiiiiişşşşşttttttttt
-Duyuyon mu beni, bak ne düşünüyorum. Bu kış ağır vasıta ehliyeti alayım , belki taşımacılık yaparım. Kışın kömür, odun ne olursa.. bu böyle olmayacak.
Hayat gittikçe pahalanıyor çocuklarda büyüyor sana da senin istediğinide alamıyorum.
Elden gelenden öğün olmaz, oda bizi doyurmaz, ne dersin.
Eşi:
-Sen bilirsin, nasıl istersen, ne getirsen onu pişiririz yeriz.
Ha burası, ha başka kapı.
Dereye doğru baktı. Söğüt dallarına, suyun sesini duyuyor gibi derinlere daldı.
Kurbağaların sesi geliyordu ,uçan kuşlar dama konuyor. kondukça çoğalıyordu serçeler.
Çayın demi burcu burcu kokmaya başlamıştı. Yavaşça yüzünü döndü çocuklara, baktı.
Çocuklar kendi hallerinde oynuyordu.
Eşi seslendi, “çay hazır hadi gelin” dedi pencereden.
Yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Su sesi ve kurbağa sesleri arkada kalmıştı.
Bağdaş kurup oturdu, yer sofrasına. Bohçayı çekti dizlerin üstüne, çay dolduruyordu bardağa.
Demi koydu başta dem diki gözlerini alamadı. sininin üzerine baktı bir süre.. Sonra kuru peynir, bir kaç tane zeytin vardı. Yufka ekmekle, iki kaşıkta bal vardı. Komşunun getirdiği süzme yoğurt da vardı.
Çayı yudumlarken eşi de çocuklarına dürüm yapıyordu ki kapıya sert yumrukla vuran vardı.
Eşi telaşla kapıya koştu komşusu gelmişti.
-“Osman Fuat burada mı” dedi.. evet burda sofrada buyur gel demeye kalmadı, Osman içeri girdi.
-Sana haberim var Fuat ağabey, senin ağır vasıta ehliyetin var. Kullanmasınıda biliyorsun, bu kış zorlu geceçek . Doğuya hayli kar yağmış diyorlar.. onun için kasabada bir şoför gerekliymiş .Güney doğudan kömür getirilecekmiş. Kabul edersen, bugün öğlen olmadan yolla çıkabilirmisin.. evet dersen, hadi gidelim bir konuş.. bunda iyi de para var.. der
Fuat o sevinçle yerinden kalkar. ilk bardağını bitirmeden çayı sofrada bırakır.
Eşine bakar yolluk bir şeyler koydurur poşete.
“Belki akşam gelemem buradan gidebilirim .. Bak orada kar varmış, kalın kazak koççuk da ver” der ve ayrılır evinden.
Kasabaya varırlar.. Tırın sahibini bulurlar.. üç aşağıya, beş yukarı anlaşırlar. Öğlen olmadan yolla koyulurlar. Fuat’ın yanına da muavin oturur. Tırın camından köyünün yoluna bakar.. Gözleri çocuklarını, eşini arar.. ilk işidir kış mevsiminde. Onun da ilk kez uzun yoludur.. Heyecan içinde şakalaşarak giderler, bir kaç yerde mola verirler.. Sabah yükü almaları gerek, pek acele etmezler..
Geceyi tırın içinde geçirirler.. Soğuktur her yer, kardır.. Sabah kömürü alacakları yere varırlar.. Yüklerler kömürü ,vakit kayıp etmeden.. Gittikleri şehri gezip dolaşmadan, kasabaya dönmeleri gerek.. Patron memnun kalırsa, kendisinden devamlı onunla çalışacağını, Tırının şoförü olacağını söylemişti.
Bu kış rahat edecekti, onu düşünüyordu.. Gece olmuştu, yollar kayıyordu.. Frene bastıkça yavaş yavaş ilerliyordu.. Geceyi atlatayım dedi.. Sabaha karşı uykulu,uykulu yine yola çıktı. Camdan dışarı baktı; uçurumdu, dereydi, kardı her yer.. Sis vardı önünde ,yollarda çok dardı..
Yokuş aşağıya inerken uçurumun kenarında frene dokundu.. Ağır yüklü olan tır arka kısmı uçuruma doğru kaymaya başladı.. Muavin uyuyordu, eli ayağına dolaştı nutku durdu.. Ne bağıracağını bildi, ne de bağırmayacağını ki….
Yusuf Ter 19.05.08
Saat 21:27 İsviçre
|